23 Nisan 2012 Pazartesi

Sorulamayan sorular....veya aslında cevabı da olmayan sorular...

24.04.2012

Sevdiğinizin dudaklarına değil, dudağının kenarına yalancıktan kondurduğunuz öpücüğün son öpücük olduğunu bilseniz ne yapardınız?
Ertesi gün uyandığınızda onu bir daha göremeyecek, dokunamayacak olduğunuzun farkına varsanız, içinizdeki pişmanlık ya da sızı nasıl birşey olur?
Keşke bilseydim, O’na daha sıkı sarılır, O’nu ne kadar sevdiğimi gözlerine bakarak bir kez daha söylerdim....Son bir kez daha.... Bir şans daha ister miydiniz hayattan?
Son olduğunu bile bile sarılmak, öpmek, sevdiğinizi söylemek içinizi rahatlatır mıydı yoksa daha mı çok acıtırdı?
Son olduğunu bilmeden, herhangi bir anmış gibi öpmek, öper gibi yapmak....daha mı iyi olurdu acaba?
O’nu son görüşüm olduğunu bilseydim, tüm hatalarım için özür dilerdim...
O’na kendisini ne kadar çok sevdiğimi bir kere daha söylerdim...
O’na söylememi istediği şarkıyı okurdum, gözlerine bakarak...
O’nun sevdiği şiiri okurdum en sıcak ses tonumla, kulağına fısıldayarak...
O’na sımsıkı sarılır ve tüm sevgimi aktarmaya çalışırdım...
vesaire vesaire vesaire....
Peki o zaman bütün bu pişmanlıklarla karışık yüreğinizden geçenleri neden şimdi yapmıyorsunuz?
Hayatla bir kontratınız mı var?
Küçük ya da büyük her vedalaşmayı sanki son sefermişcesine yapsanız olmaz mı?
Nasılsa yarın gönlünü alırım diye düşünerek, umarsızca kalp kırarak yürüyüp gitmeseniz olmaz mı?
Elimizdeki tek gerçeklik, içinde yaşadığımız “şu an” ve onun provası ya da tekrarı yok.
Sevdiğimiz, arkadaşımız, kardeşimiz, annemiz, babamız herhangi birisi olabilir....seviyorsanız gösterin....sevmiyorsanız da gösterin.....ama “-miş gibi” yapmayın......Galiba en kötüsü bu L




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder