11 Mayıs 2012 Cuma

12.05.2012 00:53

İlişkiler ne kadar çok çeşitli....
Kimi zaman "ya beni bırakırsa" diye düşünürsün, kimi zamansa "ya bırakmazsa" diye :)

Hayatım boyunca insanları ve ilişkileri gözlemledim. Kadınlar kesinlikle çok daha cesurlar hislerini açıklamakta.
Sevdiğini de sevmediğini de gayet içtenlikle söyleyebiliyorlar. Oysa erkekler, sanılanın tam aksine çok daha çekingenler. Yanlış anlaşılmasın, bir barda tanıştığı kızı alıp götürmekten bahsetmiyorum. Gerçek duygularını açıklamakta çok zayıflar. Öyle çok erkek gördüm ki sevdiği halde açılamayan, göz göre göre sevdiği kızı başkasına kaptıran ya da sırf bu içe dönüklüğü yüzünden ilişkisini yürütemeyen.
Her ne kadar kadınları anlamak zor olsa da, her ne kadar ben de (hayatım boyunca erkek sayısı baskın olan okullarda okuyup, işlerde çalıştığım için olsa gerek) kadınları anlamakta güçlük çeksem de, kadınların aslında çok kolay bir yanları var. Hepsi de -hepimiz de- nezaket ve zerafetten hoşlanırız. Dışımız Amazon da olsa içimizde narin bir kız çocuğu her zaman vardır. İşte bunu çözebilen erkek, eğer akıllı olursa kadınını mutlu etmeyi başarır.
Ne yazık ki günümüz ilişkilerinde tuhaf bir şekilde güç oyunları oynanıyor. Kadın güçlü olmaya çalıştıkça aslında farkında olmadan erkeğinin asasını yerden yere vuruyor. Bunun karşısında da erkek ya asayı tamamen havaya kaldırıyor ya da kuzu kuzu teslim ediyor. İkisi de aslında kadını mutlu eden şeyler değil. Kadın da bu durum karşısında şaşkın ve bu saçma döngü sürüp gittikçe de pek çok ilişki çatırdayıp bitme noktasına geliyor.
Sanırım özellikle Türkiye'deki ilişkilerde en büyük eksiklik diyalog eksiklikliği. Bu da ilişkileri ikili yaşanan ama tekli sürdürülen monologlar haline getiriyor.

Kimi -kendince- akıllı erkeklerse, sevgisinin bittiğini ve ayrılmak istediğini söylemekten aciz oldukları için günümüzün modası olan "mobbing" yani Türkçesi, "canından bezdirme" yöntemini uygulayıp. Kadının kendisini terketmesini sağlıyor. Böylece gönlünü yelpazelerken diğer yandan da "Ayrılan ben değilim, kendisi istedi" diye çok zarif bir şekilde işin içinden sıyrılıveriyorlar.

Bizzat gözümle şahit oldum bir seferinde. Büyük bir heyecanla başlayan bir ilişkileri vardı. İşleri gereği 3 yıl boyunca herkesten gizli yaşadılar bu ilişkiyi. Adam O'ndan asla vazgeçmeyeceğini söylüyor ama birlikte yaşamayı da göze alamıyordu. Çok tutkuluydular ama bu tutkunun muhtemel tutsaklığından da kaçıyordu adam. Kadınsa, kafasının içinde 24 saat boyunca adamla yaşıyordu. Bütün iş ve sosyal hayatını yavaş yavaş O'na göre ayarlamıştı. Hayatını yavaş yavaş başka insanlardan arındrımış ve her an hazırda bekler hale gelmişti. Kadının bu şekilde bağlılığı ve her an vaktini uygun hale getirebilmesi, adamın O'nu çantada keklik veya kolay kadın olarak algılamasına dönüşmüştü. Ego şişkinliği yaşıyordu ve bu arada başka kadınlarla kaçamaklar yapmaktan da kaçınmıyordu. 3 yılın sonunda, kadın, yazdığı e-postalara, cep telefonu mesajlarına cevap alamaz hale gelince ve yaşadığı ikili hayat artık canını yakar hale geldiğinde dayanamayıp sevgilisine gitti ve "İstersen işini kolaylaştırayım; biz ayrılalım en iyisi" dedi. Kalbi paramparça olmuştu ve gözlerinden akmasını engelledği yaşlar içinde çağlayanlara dönüşüyordu o anda. Sesinin boğuklaşmasını zorlukla kontrol ederek. "Sanırım bu güzel ilişkiyi, henüz güzelken ve de çirkinleşmeden bitirmek daha iyi olacak galiba."....Adam şaşkın gözlerle bakarken devam etti, "Seni sevmek benim için dünyanın en güzel şeyiyken zaman içinde beni üzen bir şey haline geldi. Seni sevmek bana içten içe zarar verirken hiç bir şey olmamış gibi davranamam daha fazla....Zira artık canım yanıyor.....Kalbim büyük ihtimalle seni sevmekten ömür boyu vazgeçmeyecek ve baktığım her yerde, paylaşmak istediğim her güzellikte seni göreceğim. Seni asla unutmayacağım ve seni deli gibi özleyeceğim. Her gece senin iyi ve mutlu olman, benimse seni özlememem için dua edeceğim. Biliyorum ki, son nefesimde dahi ismin aklımdan geçecek. Eğer bir daha dünyaya gelme şansım olsa yine seni sevmek isteyebilirim ama şu anda, seni sensiz yaşamak zorunda kalmaya daha fazla dayanamıyorum. Varlığındaki yokluğunu; "Acaba gelecek mi? Acaba arayacak mı?" diye bir ümitle yaşamaktansa, YOK olduğunu bilip bunu kabullenerek yaşamaya devam etmek daha az sancılı gibi görünüyor şu anda. Tek dileğim, daha sonra pişman olmamak.....ama şu anda çektiğim acı, artık kangrene dönmüş bu yaralı ilişkiyi kesip atmamın daha iyi olacağını söylüyor bana. Eğer bunun bencillik olduğunun düşünüyorsan söyleyecek bir sözüm yok, belki de öyledir. Belki de herkesin bir dolma, taşma, patlama noktası vardır ve belki de ben o noktadayım."

O anda tek istediği şey, delice sevdiği adama sarılıp kokusunu içine doldurmaktı ama yapmadı. Gücünün son damlasını, içinden gelen bu isteği engellemek için kullandı.

Adam pek bir şey söylemedi. Zaten uzun zamandır durumun bu hale gelmesini ister gibi bir tavır takındığı için sadece ağzında birşeyler gevelemekle yetindi.

Kadın son bir kez sevdiği adamın gözlerine baktı. Mavisinde kaybolup gitmek istedi yine. Bir tek fark vardı be sefer, o gözlerde sadece kendini değil başka kadınları da gördü....ve arkasını dönüp gitti.

Yüzündeki belli belirsiz mağrur gülümsemeyi, gözlerinden süzülen iki damla yaş taçlandırdı. Burnunun direği sızladı, boğazına bir yumruk oturdu, dizlerinin bağı çözülür gibi oldu. Eskiden beri yumruk sıkanlara kızdığı için, kendisini güçlü hissetmek istediğinde her zaman yaptığı gibi avuçlarını ve parmaklarını gergin bir şekilde açtı ve sırtını dikleştirerek yürümeye devam etti. Denizden gelen iyot kokulu rüzgar yüzüne çarpınca hala hayatta olduğunu farketti ve derin bir nefes aldı. Dünya hala dönmeye devam ediyordu ve çok uzun zamandır aramadığı arkadaşları vardı....Cep telefonunu eline aldı ve 25 yıllık arkadaşının numarasını çevirdi, karşıdaki ses öylesine sevgi doluydu ki kalbine bir sıcaklık doldu......Neredeyse ikisi aynı anda; "Buluşalım canım, anlatacak ne çok şeyimiz var kimbilir"........

 


















6 Mayıs 2012 Pazar

Dilekler üstüne



06.05.2012 Pazar

Aslında bugün Hıdırellezle ilgili birşeyler yazmak istiyordum ama aklıma gelen düşünceler birbirinin üstüne binip yine arapsaçına dönünce, eski yazılarımdan birini paylaşayım dedim. Hıdırellez dilek tutmak, istekleri ve beklentileri sıralamakla ilgili olduğuna göre ben de beklentilerle ilgili eski bir yazımı buldum.... Pek çok insanın içinden geçen ama yüksek sesle dışa vuramadığı duygularını dile getirdiğini düşündüğüm bir yazı..... 

İyi Pazarlar hepinize:)  


ALL IN ONE                                                                                                                                                  19.02.09
Günümüzde kahvenin bile üçü bir arada olanı çıktı da sevgilinin neden hepsi bir arada olanı yok hala?
Maceracı, eğlendirici, ağırbaşlı, sevecen, şefkatli, ateşli, kanka, abi, baba, sevgili…. Hepsini bir arada barındıran bir kişiliğe henüz rastlamadım.
Ama bunun tam tersi benden bekleniyor . Ağırbaşlı, sevecen, şefkatli, ateşli, maceracı, eğlendirici, kanka, küçük kız kardeş, abla,anne, sevgili, psikolog…. Başka bir tanımla; mutfakta aşçı, salonda anne, dışarıda kanka, yatakta aşifte.  Ben bunu başardığıma eminim ve eğer ben bunu yapabiliyorsam benzerini de karşımdakinden beklerim. Neden daha azına razı olayım?
Hayatım benim için çok değerli ve benim hayatıma girecek erkek de bunu hak edecek özelliklere sahip olmalı. Beni her yönden doyurabilmeli., Cazibe, hoş sohbet, anlayış, kariyer, maddiyat, maneviyat…. Her şey yerli yerinde olmalı.  
Umutsuz görünen bir arayış bu. Zira en son tanıştığım ve “işte budur” dediğim adam gururla “ben asla büyümeyeceğim” deyince, yıkılan hayallerimin şangırtısı hala kulaklarımda.
Öte yandan yeni bir yaşam şekli oluşsa, hayatlarımızda kokteyl yapma şansımız olsa… Lou Bega’nın şarkısı gibi “just a little bit Monika, a little bit Rita…”   J  tarzında ama “just a little bit Brad, a little bit George, a little bit Vince Vaughn….”