2 Ocak 2022 Pazar

Helalleşmek diye bir şey var bu hayatta...

 





Canım ailem, dostlarım, arkadaşlarım... Hakkınızı helal edin, ben ölüyorum.

.

.

.

Tam olarak gününü ve saatini bilemiyorum ama her gün bir adım daha yaklaşıyorum "Dönülmez akşamın ufku"'na. Muhtemelen 40-50 yıl içinde ölmüş olacağım. O yüzden peşin peşin helalleşelim dedim. Benim hakkım herkese helal olsun. Aksini söyleyecek kadar çok nefret etmedim ve edemem herhalde kimseden.

Bu yıl içinde çok sevdiğim ama ne yazık ki çok da ihmal ettiğim kişileri hiç ummadığım zamanlarda ve şekillerde kaybettim. Çok ama çok yandı içim ve bu nedenle bu yazıyı yazmak geldi içimden.

Ya siz? Ya sevdikleriniz?

Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi, sanki hiç birbirimizden ayrı düşmeyecekmiş gibi ihmal ediyoruz sevgiyi, saygıyı ve bunları ifade etmeyi. Farkettim ki insan yaş aldıkça ve sevdiklerini birer birer kaybettikçe daha iyi anlıyor bazı şeyleri. Dilimizin ucunda kalan sözcükler ve "Keşke"ler çoğaldıkça, boğazımızda düğümlenen şeyler her aklımıza geldiğinde yüreğimizi dağladıkça daha çok anlıyoruz günlük koşuşturmacaların içindeki ufak tefek problemlerin aslında çok da önemli olmadığını. 

Ya siz? Ya sevdikleriniz?

Son durağı ve varış saati belli olmayan bir yolculukta, çoğu zaman koşa koşa gidiyoruz, nereye varacağımızı bilmeden. Kimi, ne zaman son kez gördüğümüzü, konuştuğumuzu, sarıldığımızı, öptüğümüzü bilmeden geçip gidiyoruz birbirimizin hayatından. Bir kitap yaprağı gibi çeviriyoruz hayatımızın günlerini, tekrar geri çevirip çeviremeyeceğimizi bilmeden. 
 
Nereye gittiğin değil yanında kiminle gittiğindir önemli olan. Kimi zaman yanımızda olan ile yanımızda olmasını istediğimiz kişiler aynı olmayabiliyor. Nereye gidersek gidelim kalbimizde götürdüklerimiz gibi. 

Yeni yıl için pek çok kişinin farklı farklı dileklerini duydum, okudum. Benim dileğim, yanımdakiler ile kalbimdekilerin onları ne çok sevdiğimi bilmesi ve apansız bir ayrılık günü gelmeden helalleşmiş olmak. Hayatımdaki "Keşke" sayılarına mümkün olduğunca yenilerini eklememek. 

Internette çok hoş bir tanım okudum: 

Helalleşmek; ne olursa olsun bu toprakların ritüelidir. Bizde özür dilemek yoktur, helallik almak vardır. Helallik istemek ile özür dilemek, yorgunluk ile burukluk gibi bir şey. Yorgunluk geçer, burukluk geçmez, kalır.

Seviyorum sizleri ve ne hakkım varsa da helal ediyorum.

Aysun

02.01.2022
Ammersbek






21 Ağustos 2018 Salı

Kalburabasma

Ben çocukken yaşamışım meğerse bayramların en güzelini.

Bir hafta öncesinden başlardı hazırlıklar, temizlikler. Bayram temizliği, bayram tatlısı, bayram yemeği, bayram kıyafetleri "Bayramlıklar" tatlı bir telaş ve heyecan verirdi. 
Arife gününden banyomuzu yapar, gece yattığımızda en içten dualarımızı ederdik. Bayram sabahı erkenden kalkıp anne sevgisiyle hazırlanmış bayram kahvaltımızı ailece ettikten sonra herkes bayramlıklarını giyip salonda yaş sırasına göre el öpüp bayramlaşarak dizilirdi. Ben ailemin en küçüğü olarak o sıraya hiç giremedim ama hiç de gocunmadım. Önce babam salonun ortasında dikilir, annem babamın elini öpüp yanına geçer, ağabeyim babam ve annemim ellerini sırayla öpüp annemin yanına geçerdi. Ben de sırayla babamın, annemim ve ağabeyimin ellerini öper, belki de bayram harçlığı beklerdim.

Sonra hepimiz yeni alınmış bayram ayakkabılarımızı giyer ve anneannemlere giderdik. Orada da sırayla dedemin ve anneannemin ellerini öptükten sonra teyzemlerin ve dayımların gelmesini bekler ve onlarla da teker teker bayramlaştıktan sonra anneannemin, ailedeki herkesin damak tadına göre ayrı ayrı hazırlamış olduğu bayram yemeğimizi yemek üzere sofranın etrafına otururduk. Gülüşmeler çatal bıçak seslerine ve "Ellerine sağlık", "Afiyet olsun" seslerine karışırdı. Yemekten sonra bayram tatlısı faslı ve çay, kahve faslı başlardı. Anneannemin dedemden gizli gizli küllü suyla yaptığı Kalburabasma tatlısı benim için efsaneydi -hala da öyle-. Nasıl güzel bir koşuşturmacaydı o evin içinde. Kuzenlerle gülüşmeler, dedemin yüzündeki mutlu tebessüm, büyük ailenin biraraya gelmesindeki mutluluk... Bu güzel anların yerini hiçbirşey alamadı yıllardır. 

Ailenin küçükleri büyüyüp evlenince önce bu bayram yemekleri daha da genişledi ve şenlendi. Daha sonraları ne yazık ki herkes uzak yerlere taşınınca ve büyükler teker teker vefat edince bu gelenek de yavaş yavaş küçüldü ve yokoldu.

O güzel sofraların yerini, yalnız başına yenilen kahvaltılar ve öğle yemeğini hala özel kılmaya çalışarak hazırlanan minik sofralar aldı.
Gülüşmelerin yerini sessizce süzülen birkaç damla gözyaşı aldı...
Neşeli bayramlaşmaların yerini çabucak gönderiverilen telefon mesajları aldı...
Bayram ziyaretlerinin yerini şehirden kaçılıp gidilen ama şehir kaçaklarının doldurduğu yörelerde geçirilen tatiller aldı...

Elimizde ne kaldı?

Sadece birkaç güzel anı ve özlem...

İyi bayramlar!











16 Kasım 2015 Pazartesi

Hippie my baby...

Akşamlarımı oğlumla oynayarak geçirmek gibisi yok :) Saatlerce oynayabilir ve mutlu olabiliriz birlikte :) Sonrasında da yorgunluktan uyuyakalmak en güzeli!

İşte oğlumla rutin akşamlarımızdan birisi:



11 Kasım 2015 Çarşamba

...miş gibi....

Severmiş gibi...
Mutluymuş gibi...
Yaşarmış gibi...
Ölmüyormuş gibi...

10 Haziran 2015 Çarşamba

Boş bardak



Kana kana su içtiğiniz bardağı, boşaldığı zaman kırıp atıyor musunuz yoksa sakince bir kenara koyup işinize/yolunuza devam mı ediyorsunuz?

Aynı şey ilişkiler için de geçerli.... Dolu dolu yaşanan bir ilişkinin bittiğini, içinin boşaldığını farkettiğinizde kırıp atmak mı lazım yoksa sakince bir kenara bırakıp hayatınıza devam etmek mi?

Ya tekrar susadığınızda aynı bardağa ihtiyacınız olursa? Önemli olan bardak mı kaynak mı? Kaynak kurumadıktan sonra bardak sadece bir aracı değil mi? Aynı bardağı tekrar doldurabilme ihtimali olduğu gibi, bitmeye yüz tutan ilişkileri de tazelemek mümkün değil mi? Kaynak kendi içimizde...

Hem o bardağı kırmaya çalışırken kendimizi yaralama riski de var....

Sakin kalmayı becerebilmek en büyük beceri galiba....

"Ben seviyorsam sen bahanesin" demişti şairin biri.

Aynen öyle... sevginin kaynağı kendi içimizde. Bunu paylaşmayı hakeden, gözealan hoş gelir, sefa gelir. Taşıyamayana güle güle... ama kırmadan, parçalamadan, yüzyüze bakmayı imkansız hale getirmeden...Tekrar sevebilme ihtimalini imkansız hale getirmeden...






16 Nisan 2015 Perşembe

Just too tired...



There are two types of tiredness: One blocks you, one liberates you!

I stuck with the first one way too long....I choose the second one now :)


MANIFESTO OF LIBERATION
       
From this day forth
I choose to live a
jealousy free,
sickness free,
headache free,
bitterness free life...              
Happy, mirthful life...
I choose to keep my sanity...
Sleep with peace of mind...

16.04.2015
A.E.