7 Haziran 2012 Perşembe

Yazılmamış ya da yazılmış ama gönderilmemiş mektupların yazarı olan kadınlar....

Ne çok kelime, ne çok duygu, ne çok tecrübe biriktirmişiz bunca yılda. Hepsini harmanlayınca ortaya çıkan cümlelerin kimi gülünç, kimi acıklı, kimi dokunaklı, kimi düşündürücü.... Kelimeler nasılda biribiri peşi sıra koşuşuyor beynimizin içinde, söylenmeye acele edilen cümleleri oluşturmak için...söylenememişlerin pişmanlığıyla, ve yine geç kalma korkusu ve paniği içinde...
Ne çok sevdik, ne çok sevildik, ne çok güldük, ne çok ağladık....kimi zaman ızdıraptan, kimi zaman kahkahadan süzüldü yaşlar gözlerimizden boynumuza doğru, yüzümüzü yıkayarak...tuzlu gözyaşları ile tatlı gülümsememiz köşe kapmaca oynadı yüzümüzde....

Ne çok sustuk................

5 Haziran 2012 Salı

Neden en çok sevdiklerimizi en çok incitiriz?

En çok incittiğimiz insanların aslında en sevdiklerimiz oluşu ne garip..... demiş Milan Kundera.
Sanırım bunu birazcık değiştirmek lazım. "En sevdiklerimiz" değil, "Bizi en çok sevenler" demek lazım bence. Aslında aynı kapıya çıkıyor, zira bizi en çok sevenleri "Bizi sevdikleri için" severiz belki de. Bu da bir rahatlık ve bir güven duygusu ile birlikte bir umarsızlık getirir.

-Annem beni en çok seven insan bu dünyada, aklıma geleni söyler içimden geldiği gibi sorumsuzca davranabilirim, O'nun sevgisine bir şey olmaz.

-Sevgilim bana tapıyor, ağzıma geleni de söylesem beni sevmeye devam eder nasılsa.

-En iyi arkadaşım, bugüne kadar karşılaştığım bütün zorluklarda yanımda oldu, beni destekledi, bana yardımcı oldu. Öyle de davransam, böyle de davransam O incinmez. Beni benden daha iyi biliyor nasılsa, O asla kırılmaz.

Belki de bu yüzden bazı ilişkiler, çok iyi gidiyormuş gibi görünürken bir anda bitiveriyor. Alttan alan tarafın sabrı da bir gün gelip bitiverebiliyor.

Belki de aslında olması gereken şey bu değil.

Bir ilişkide taraflardan birisi hep alıcı, diğeri hep verici olmaya başladığında (A tarafı ile V tarafı diyelim) aslında tehlike çanları çalmaya başlıyor. Verici olan taraf, sevgisinin büyüklüğünden dolayı, alıcı olan tarafsa umarsızlığından dolayı farkına varmıyor bu çanların. Heyecanlı bir Rollar-Coaster (lunaparklardaki inişli çıkışlı hız treni) sürüşü gibi devam etmeye başlıyor ilişki..... ta ki V tarafı sabrının son damlası taşıp da noktayı koyana kadar.

Aslında en güzeli, taraflardan birisinin hep alıcı, diğerinin hep verici durumunda olmaması. Güzel bir denge ama zor bir denge. Belki de bizim kültürümüz için zor bir denge. Hani bizim kadınlarımız hep alışmıştır ya alttan almaya, sevdiğini omuzlarında taşımaya....
Gariptir ki V tarafı A tarafını bir ömür boyu omuzlarında taşısa ve sadece bir gün taşıyamaz olsa A tarafı hemen isyan eder ve "Zaten ne yaptın ki benim için" nidalarıyla başka birini aramaya çıkar.....Daha da gariptir ki bir sonraki ilişkisine başlarken A tarafı, kendisini çok iyi bir V gibi gösterip öyle davranabilir. Eski V'nin tek yapacağı şaşkınlıktan açılmış gözlerle bu yeni durumu izlemekten başka bir şey yapmaz.... Haline "Vah" edip, yeni duruma "Lanet" edip yoluna devam eder ve artık "A" olacağına dair sözler üstüne sözler verir kendi kendine..... Eğer şanslıysa yapabileceği en iyi şey kişiliğinde bir oynama yapıp A-V dengesini sağlamak olur.
Ta ki yeni bir "A" bulana kadar!!!!
Zannımca.........